Ana sayfa
         
     
 Erkut Neğiş >
 Erkut Neğiş > Çalışmalar > Osmanlı'da okçuluk üzerine 2002'de yapılmış bir çalışma:

Osmanlı okçulukta liderdi; İngiliz'lerin Türk okçuluğuna hayranlığı ve ilgili internet kaynakları...

Osmanlı'nın gerileme dönemlerinde belli yönlerden biz Avrupa'ya benzemeye çalışıp hayranlık duyarken onlar da bazı konularda bize karşı hayranlık duyuyorlardı:

Osmanlı Devleti gerek okçuluk teknolojisinde, gerekse bunları en yüksek performansla etkili bir şekilde kullanabilme yeteneği konusunda bir dünya lideriydi. Türk yayları, boynuz ve farklı ahşap malzemlerin büyük bir ustalıkla çok kuvvetli olarak birbirlerine yapıştırılmasıyla imal edilen (hafif ve yüksek mukavemetli) kompozit bir yapıya sahipti. Bu özel kompozit malzemeden yay imalat bilgisi ve imalatta hangi yapıştırıcıların kullanıldığı günümüzde ayrı bir araştırma konusudur.

Ayrıca günümüzde ABD'ndeki bazı modern ok imalatçılarının yeni üretmeye başladığı, ortası geniş kenarları ise daha küçük çaplı ok geometrisi Osmalı'da zaten standard olarak kullanılıyordu; Ortası kalın oklar fırlama esnasında oluşan şok kuvvetinden dolayı okun eğilerek hedefi şaşırmasını engellemektedir. Aşağıda, günümüz okçularından Mehmet Buğra'nın konuyla ilgili açıklayıcı bir e-mail mesajı da bulunmaktadır.

Okçuluk konusunda birçok vakıfların bulunduğu ve ileri düzeyde eğitimlerin yapıldığı İstanbul'daki Ok Meydanı'nda, kırılan menzil rekorlarına ait dikili taşlar (tüm ilgisizliğe ve yıpranmaya rağmen) günümüzde hala durmaktadır.

At üzerinden hareket halinde her yöne atış yapabilmeye müsait şekilde küçük, fakat küçük olduğu kadar da çok yüksek performanslı olan Türk yayları ve kısa okları, sadece ayakta dururken kullanılabilen, uzun, hantal ve çok düşük menzile sahip İngiliz yayları (Longbow) ve oklarına göre büyük bir üstünlüğe sahipti.

Bu konuda Boğaziçi Üniv. Kütüphanesi'nden 1993 yılında bulduğum, 1907 yılında ilk baskısı yapılmış eski bir kitaptaki bir mektup gerçekten çok çarpıcı bir örnek teşkil ediyor; Bir İngiliz okçusunun, yine bir yetenekli okçu olan kardeşine 1795 yılında yazdığı bu mektubun (8 yıl arzu ettikten sonra daha yeni yapmaya fırsat bulabildiğim) tercümesini, mektubun orijinali ve kitaba ait referans bilgileriyle birlikte aşağıda veriyorum. Bu mektupta, Osmanlı'nın İngiltere'deki büyükelçisin sekreteri Mahmut Efendi'nin İngiliz okçuları şaşkınlağa düşüren ve hayran bırakan uzun menzilli ok atışları anlatılmaktadır.

Ayrıca daha fazla bilgi elde etmek isteyenler için konuyla ilgili olarak internetten bulduğum bazı önemli adresleri de ekledim.

Gönül isterdi ki, Osmanlı yay ve oklarının imal usülleri araştırılıp yeniden gün ışığına çıkarılsın ve birkaç atölyede bile olsa bu yay ve oklar sportif, turistik ve ticari/ihracat amaçlı olarak üretilmeye devam etsin, İstanbul'da her sene Osmanlı ok ve yaylarının kullanıldığı turnuva ve yarışmalar düzenlensin. Bu, hem gençlerin tarihine olan ilgisini arttırır hem de Ülkemiz'in Dünya'daki tanıtımına yardımcı olur?

Yaptığım araştırmalarda at üzerinden ok atmayla ilgili uluslararsı bir festival ve yarışmanın geçen sene ABD'nde yapıldığını ve yine bir ABD firmasının Macaristan'dan ithal ettiği eski tip kompozit kısa yayları meraklılarına sattığını öğrendim. Bu konuda liderliği sürdürmesi gereken bizler birşey yapmayınca anlaşılan başkaları yapıyor?...

Erkut Neğiş
9 Nisan 2002
İstanbul


Yazının tercümesi:

Türk yayı ve menzili
Sayfa 22-23

....
Türk yayının uzun menziliyle bağlantılı olarak büyüklerimden birinin diğerine yazığı bir mektubu da ekliyorum. Onlar kendi zamanlarının yetenekli ve hevesli okçularıydı. Bu mektup ve onu izleyen notlar ve çeviriler (bakınız: Not-1), Türkler'in yay ve uçuş oklarıyla uzun menzile erişmede elde ettiği söylenen sıradışı beceriyi açıklamaktadır:

Londra 1795

Sevgili kardeşim,

Türk büyükelçi sekreterini, Waring (1) ve diğer ünlü İngiliz okçularıyla atış yaparken henüz yeni gördüm. Tahmin edebileceğin gibi onları görmek için gelmiş bulunan büyük bir kalabalık vardı. Türk (2), etrafında bulunan birçok kişiye ve okçuluk meraklılarının korku ve şaşkınlığına rağmen aniden okları her yönde havaya fırlatmaya başladı fakat okların özellikle uzağa fırlatılmadığını ve tehlikesizce birkaç yard içine düştüğünü gören kalabalığın şaşkınlığı iyice arttı. Türk, bu okların kendisinin "egzersiz okları" olduğunu söyledi. Bu, zamanın okçularına göre çok yeni olan bir fikirdi ve onların Türk'e ve yayına karşı daha fazla saygı göstermelerine sebep oldu. Türk'ün yayı antilop boynuzundan yapılmış ve kısa boyluydu ve at üzerinde her yöne doğru kullanılmaya elverişli olabilmesi için özellikle kısa boylu yapılmıştı.

Okçuluk meraklıları Türk yayının gücünü görmeyi arzuladılar ve Türk'den bir "uçuş okunu" fırlatması istendi. O, dört veya beş atış yaptı ve ardından en iyi uçuş dikkatlice ölçüldü. Bu 482 yard (441m) idi. Anlatabileceğim kadarıyla, okçuluk meraklıları şaşkınlığa uğradılar;

Waring, duymuş olduğu en uzağa erişen İngiliz okunun 335 yard (306m) menzile sahip olduğunu, Lord Aylesford'un ise hafif rüzgar yardımıyla birlikte bir keresinde 330 yard (302m) menzile ok fırlattığını, kendisinin ise tüm hayatında 283 yard (259m) mesafeden öteye hiçbirzaman ok fırlatamadığını söyledi. Türk ise gösterdiği performansla tatmin olmadı ve kullandığı yayın sert ve ayarsız olduğunu, biraz daha idmanla öncekinden çok daha uzağa atış yapabileceğini söyledi.

O, aslında en iyi durumunda dahi hiçbir zaman birinci sınıf bir okçu olmadığını, şu andaki Osmanlı padişahının (Sultan III. Selim Han 1761-1808) ise egzersize düşkün olan çok güçlü birisi olduğunu ve tüm Türk ordusunda onun kadar uzağa ok atabilen sadece iki kişi olduğunu söyledi. Türk, Padişah'ın 800 yard (732m) menzile bir uçuş oku attığını gördüğünü söyledi.

Waring'e, Türk'ün İngiliz okçularına gösterdiği bu büyük üstünlüğünün sebebini ve bunun yayın bir özelliğinden dolayı olup olamayacağını sordum. Waring, bu sonucun çoğunlukla Türk'ün yayından ziyade asıl O'nun kuvveti, yeteneği, kullandığı kısa oklar ve eline bağlı oluklu boynuzla yaptığı atış tekniğinden kaynaklandığını söyledi.

Waring ve orada bulunan okçuluk meraklılarının çoğu denemesine rağmen hiç biri bu yayı Türk'ün yaptığı kadar bükemedi.

Kafirlerin zaferi ve hıristiyan aleminin küçük düşürülmesi için yeterince fazla.

Selamlar

W. FRANKLAND

Bu mektup 'Sir Thos. Frankland, Bt., M.P.' adına yazılmıştır.

(1) T. Waring, 1. basımı 1824 yılında yapılan "Okçuluk üzerine bir inceleme" isimli kitabın yazarı olmakla birlikte hünerli bir okçu ve iyi bilinen bir yay ve ok imlatçısıdır.
(2) Mahmut Efendi


Not-1: Referans kitapta, bu mektubun devamında yazılan, Osmanlıca'dan İngilizce'ye yapılmış ve Sultan Selim'e ait 838 yard (766m) menzillik atış rekoru dahil Osmanlı'daki diğer rekorların listesi ve Ok Meydanı vs. konularındaki bilgiler de mevcuttur.


Kaynak kitabın kapağı (yukarıda) ve ilgili bazı sayfaları (aşağıda)

Yazının orijinali:

T HE TURKISH BOW - ITS RANGE
page 22-23
...
In further connection with long-distance shooting with the Turkish bow, I append a letter written by one of my ancestors to another. They were both skilled and enthusiastic archers in their day. This letter, and the notes and translations which follow it, describe the extraordinary feats said to have been achieved by the Turks with their bows when shooting to attain a long range with a flight arrow:

'London, 1795'

'Dear Brother, I have just been to see the secretary of the Turkish Ambassador shooting with Waring and other famous English bowmen. There was a great crowd, as you may suppose, to see them. The Turk, (2) regardless of the many persons standing round him, and to the amazement and terror of the Toxophilites, suddenly began firing his arrows up in all directions, but the astonishment of the company was increased by finding the arrows were not made to fly, but fell harmlessly within a few yards. These arrows the Turk called his "exercising arrows". This was an idea that was quite new to the bowmen present and they began to have more respect for the Turk and his bow. The Turk's bow is made of antelopes' horns and is short, and purposely made short for the convenience of being used in all directions on horseback.

'The Toxophilites wished to see the powers of the Turkish bow, and the Turk was asked to shoot one of his flight arrows. He shot four or five, and the best flight was very carefully measured at the time. It was 482 yards. The Toxophilites were astonished, I can tell you.

'Waring said the furthest distance attained with an English flight arrow, of which he had ever heard, was 335 yards, and that Lord Aylesford had once shot one, with a slight wind in his favour, 330 yards. Waring told me that he himself, in all his life, had never been able to send a flight arrow above 283 yards. 'The Turk was not satisfied with his performance, but declared that he and his bow were stiff and out of condition, and that with some practice he could shoot very much further than he had just done.

He said, however, that he never was a first class bowman, even when in his best practice, but that the present Grand Seigneur was very fond of the exercise and a very strong man, there being only two men in the whole Turkish army who could shoot an arrow as far as he could.

The Turk said he had seen the Grand Seigneur send a flight arrow 800 yards.

'I asked Waring to what he attributed the Turk's great superiority over our English bowmen whether to his bow or not. Waring replied he did not consider it was so much the result of the Turk's bow, but rather of his strength and skill, combined with the short light arrows he used, and his method of shooting them along the grooved horn attached to his hand.

Neither Waring nor any of the Toxophilites present (and many tried) could bend the bow as the Turk did when he used it.

'So much for the triumph of the Infidels and the humiliation of Christendom.

'Yours aff.,

'W. FRANKLAND
'To Sir Thos. Frankland, Bt., M.I'
Thirkleby Park.'

(1) T. Waring, author of a Treatise on Archery, 1st ed. 1824, last ed. 1832 Waring was an accomplished archer and a well-known manufacturer of bows and arrows.
(2) Mahmoud Effendi


Kaynak Kitap:
---------
THE PROJECTILE - THROWING ENGINES OF THE ANCIENTS
By SIR RALPH PAYNE-GALLWEY
With a new introduction by E.G. Heath
1973 ROWMAN AND LITTLEFIELD, TOTOWA, NEW JERSEY
ISBN 0 87471 144 4
Reprinted from the 1907, London edition by permision of the copyright owners
----------
A SUMMARY OF THE HISTORY, CONSTRUCTION AND EFFECTS IN WARFARE OF THE PROJECTILE THROWING ENGINES OF THE ANCIENTS WITH A TREATISE ON THE STRUCTURE, POWER AND MANAGEMENT OF TURKISH AND OTHER ORIENTAL BOWS OF MEDIEVAL AND LATER TIMES
By SIR RALPH PAYNE-GALLWEY
1907 LONGMANS, GREEN, AND CO. 39 PATERNOSTER ROW, LONDON, NEW YORK. BOMBAY, AND CALCUTTA
----------




Konuyla ilgili olarak dolaylı olarak Dr. Aydın Yüksel'den aşağıdaki mesajı da aldım. Buradan yukarıdaki hikayenin devamını öğrenebilirsiniz:

Meraklısına,

Okçuluk üzerine gelen yazıyı sevinerek okudum. İnternet referanslarına ulaşıldığı için de memnun oldum ve ben de istifade ettim...
Okçuluk üzerine bizde bir hayli yayınlanmış makale mevcuttur. Bunlarda Halim Baki Kunter çeşitli zamanlarda bu konuda 1944'den itibaren çeşitli makaleler ve eski kayıtları yayınlamıştır.
Bugün de bu hususta faaliyet gösteren İlhan Hattatoğlu isimli bir zat vardır.
Bu konuda yapılmış en geniş araştırma merhum Ünsal Yücel'indir. İstanbul Fetih Cemiyeti'nde bulunan Halim Baki Kunter'in arşivi içindeki dökümanlardan da yararlanan yazar bu konuda en fazla bilgiye sahip olanlardan biri idi. Eseri 1979 da yazılmakla beraber 1999 da neşredilmiştir.
* Ünsal Yücel, Türk Okçuluğu, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ank. 1999
Daha önce yayınlanmış bir kitap daha vardır:
*İsmail Fazıl Ayanoğlu, Ok Meydanı ve Okçuluk Tarihi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yay. Ank. 1974

Şimdi size ben bir hatıramı naklediyorum:

(Bu hatırayı ben Rahmetli Nuri Arlasez'den dinlemiştim. Aynı hatırayı daha önce Nuri Arlasez'den dinleyen ve ismini vermeyen Refi Cevat Ulunay ve daha sonra Ahmet Kabaklı bu hatırayı kendi gazete köşelerinde yayınlamışlardır. Bende Refi Cevat'ın hatırasının kupürü vardır. Maalesef Milliyet'te çıkan makalenin tarihi yazılmamıştır.)
İstanbul'a bir tarihte ( herhalde bu tarih 1960'lardan önce 1950'lerde falan olmalıdır) Mr. Thorp isimli bir zat geliyor. milletlerarası bir teşekkülün başında olan bu zat Türk okçuluğunu tetkik için İstanbul'da bulunuyormuş. Nuri Arlasez ile görüşüyor, o da onu Okçular Tekkesi son şeyhi olan Hattat Necmeddin Efendi'ye götürmek istiyor. Mr. Thorp ise önce Okmeydanını ziyaret etmek istiyor. O sırada bugünkü gibi Okmeydanı işgal edilmiş değil, ancak fevkalade bakımsız, menzil taşları kırık dökük, molozlar içinde. (Bugün ise bu menzil taşları bazı bahçelerde, evlerin içinde, duvarlarda durmakta ve mahvolmuş durumdadır. Son bir haber de şu ki, Okmeydanı kendisini işgal eden yapı sahiplerine tapulanacakmış. Ben bizzat Necmeddin Efendi'den "Evladım, biz oraya abdestsiz girmezdik" dediğini işitmiştim)

Daha sonra Nuri Arlasez ve Mr. Thorp Necmeddin Efendi'ye gidiyorlar. İşte burası çok mühim. Mr. Thorp büyük bir hürmetle Necmeddin Efendi'nin önünde ayağa kalkıyor, ceketinin önünü ilikliyor ve şöyle söylüyor:

Ben Türk okçuluğuna neden hayran olduğumu anlatayım; 1850 veya 60'larda İngiltere'de bulunan bir Türk elçisi bir İngiliz okçulu kulübüne davet ediliyor. Elçi'nin şerefine de gösteriler yapılıyor. Elçi de merasim sonunda birkaç atış yapmak istadiğini, fakat artık yaşlı olduğunu ve iyi atışlar yapamadığını, ancak Türk okçuluğu hakkında bir fikir vermek için atış yapmak istediğini söylüyor.

Yanında getirdiği yay ve okunu alıyor ve bir atış yapıyor. Daha ilk atışta İngiliz okçularının azami menzilini geçince ortalık karışıyor ve İngilizler şaşkınlığa düşüyorlar. Düşünmüşler, "bu nasıl oluyor?" diye. Sonunda kısa Türk oklarının menzilinin uzun olmasını küçüklüğüne ve buna mukabil uzun İngiliz oklarının da vuruş kabiliyetlerinin yüksek olduğu kanaatine varmışlar.

Ve elçiyi Londra kalesinde bir müzeye götürmüşler. Müze müdürü biraz da istihfafla "Buradaki zırhlardan birini giyeyim de bir atış yapın" demiş. Elçi ise "Bu tehlikeli olur; Önce zırhı bir mankene veya bir tahtaya giydirelim de sonra istediğiniz gibi atarız" diye cevap vermiş. Ve öyle yapmışlar. Atılan ok zırhı ve altındaki tahtayı delerek arkaya zırhın diğer tarafına geçmiş! Elçi bu sefer müze müdürüne dönerek "Şimdi isterseniz istediğiniz tecrübeyi yapabiliriz" demiş.

Hatıra bukadar.

Not: Okçuluk duası denen dua, Okçu belli bir mesafeye attıktan sonra kabza aldığı sırasında kulağına söylendiği nakledilen okçuluk sırrıdır ki, Kur'an-ı Kerim'in Enfal suresinin 17. ayetinden bir bölümdür.: "Attığın zaman onu sen atmadın, fakat Allah attı ...vema rameyte iz rameyte velâkinn'Allahe rema"



Bir yorum daha:

-----Original Message-----
From: mehmet bugra [mailto:mehbugra@...]
Sent: Tuesday, April 09, 2002 10:59 AM

Merhaba,

Okçulukla ilgili mail gerçekten ilgimi çekti çünkü ben profesyonel bir okçuyum Ankara okçuluk federasyonuna bağlı olarak yarışmalara falan gidiyorum ve yazdıklarına eklemek istediğim bazı şeyler var. Osmanlı nın okçulukta ileri olduğu bir gerçek öyleki şu an üretilen (amerika da HoytUSA yay firması ve Easton ok ve diğer okçuluk malzemelerini yapan firma)yay ve oklarda osmanlının teknolojisinden faydalanılmış. Örneğin oklar ortadan uçlara doğru incelerek yapılır ve bunu ilk yapan tarihte Osmanlıdır. Sebebi ise aslında çok bilinen bir fizik kanunu Ok yaydan fırlamadan önce üzerinde muazzam bir kuvvet oluşur (yaydaki gerilme aynen oka aktarılır). Bu kuvvet ise okun yaydan çıkışı esnasında yaklaşık 30-35 derece eğilmesine sebep olur bu eğilme ağırlık merkezinde olduğu için orta kısımları daha kalın olur ve ok havada uçarken daha kontrollü salınımlar yapar.
(ok havada uçarken çıkışta büküldüğü düzlemde sönümlü harmonik hareket yapar).

Türkiye deki okçuluğa gelince her yıl geleneksel olarak Tozkoparan kupası yapılır ki bu kupanın adını aldığı Osmanlı zamanında yaşamış Tozkoparan lakaplı okçu gelmiş geçmiş okçular arasında en uzağa ok atan okçu ünvanına sahiptir.(848 metre olarak hatırlıyorum ama 800 metre üzeri olduğu kesin). Bu lakabın sebebi ise ok Attıktan sonra okun giderken yerden toz kaldırmasıdır. Aslında Türkiye okçuluğu gerçekten gelişmiş bir durumda dünya üzerinde hatırı sayılır bir yerimiz var ve her sene en az 2 tane uluslararası özel yarışmaya ev sahipliği yapıyoruz (golden arrow ve TRTCUP) ve Antalya da dünyaca ünlü bir okçuluk sahası var (her açıdan yeterli 3 futbol sahası büyüklüğünde) Okçuluğun gelişmemiş gibi gözükmesinin sebebi ise ilginin az olması. İnsanların futboldan ve paparazzilerden başka şeyleri görmemesi buna bağlı olarakta basının da milletin bu ihtiyaçlarına (!) cevap verecek programlar yapması

Teşekkürler.

Mehmet Buğra


EK BİLGİ:

GELENEKSEL BİR TÜRK SPORU; OKÇULUK

Türklerin ata sporu olan okçuluk, yüzyıllar boyunca bu geleneksel özelliğini muhafaza etmiş, gerek tarihimiz içinde, gerekse İslam dininde özel bir yere sahip olmuştur. Türk tarihinin Orta Asya'ya uzanan derinliklerinde, önceleri bir savaş aracı olarak kullanılan ok ve yay, ateşli silahların keşfinden sonra, giderek bir spor dalı olarak kültürümüz içindeki yerini almıştır. Tarihsel belgeler incelendiğinde, Türklerde okçuluğun M.Ö. 5000 yıllarında başladığı ve okçuluk ile ilgili ilk kuralların Oğuzlar ile gerçekleştiği görülür. Oğuzlar'ın Müslümanlığı kabulünden sonra ise daha da gelişen okçuluk, en parlak devrine Osmanlılar ile ulaşır.Okçuluk, İslam dininde çok önemli bir yer tutmaktadır; öyle ki, adeta yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmiştir. Bizzat Hz. Muhammed de ok atmış, savaşlarında kullanmış ve ok atma konusunda birçok hadis-i şerif beyan etmiştir. Özellikle, "Evinizdeki kölenize bile ok atmayı öğretiniz" buyurmaları okçuluğa verilen özel önemin simgesi olmuş; yine bir başka hadislerinde "Bizim hakkımız gibi, çocukların da bizde hakları vardır, ki o hak, ona yazı yazma ile ok atmayı öğretmek ve helâl miras bırakmaktır" demiştir. Osmanlılar döneminde, okçuluğu ciddi kurallara bağlayarak yarışma esası içine alan ve tesis kuran hükümdar Fatih Sultan Mehmet'tir. Her ne kadar Fatih'ten önceki bazı hükümdarların dönemlerinde çeşitli okçuluk yarışmaları yapılmış ise de, saha ve tesislerin oluşturulması Fatih Sultan Mehmet'in emri ile başlar. İstanbul'un fethinden hemen sonra, Kasımpaşa semtinde kurulan ve bugün ancak çok az bir bölümü korunabilmiş olan Ok Meydanı, Fatih'in bu spora verdiği büyük önemin bir göstergesidir. Fatih'ten sonraki hükümdarların hemen tümü bu sahayı genişletip ilave tesisler yapmışlar, diğer kentlerde de sahalar kurmuşlardır. Sultan II. Bayezıt döneminde bununla da yetinilmemiş, okçular özel olarak himaye edilmiş, okçuluk malzemeleri imalatı ile uğraşan sanatkârlar biraraya toplanarak, kendilerine her türlü olanak sağlanmıştır. Hatta bu amaçla, sanatkârların neredeyse tümü İstanbul'a getirilmiş ve Bayezıt Camii'nin arkasında inşa edilen Okçular Çarşısı'na yerleştirilmişlerdir. 15. ve 16. yüzyıllarda İstanbul'da sayıları 500'ü bulan ok ve yay imal eden atölye ile özel olarak okçuluk eğitimi yapılan okulların bulunduğu gerçeği dikkate alınacak olursa, bu spor dalında ne denli zengin bir geçmişe sahip olduğumuz kolayca anlaşılacaktır. Daha önce de belirtildiği gibi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde hükümdar ve sadrazamların birçoğu okçu idi. Bunların içinde özellikle Sadrazam Kemankeş Kara Mustafa Paşa'nın (1592-1644) okçuluk tarihi içinde özel bir yeri bulunmaktadır. Kara Mustafa Paşa, sadrazamlığı döneminde okçuluk ile ilgili bir ferman (kanun) yayınlamıştır. Bugün, aslı Topkapı Müzesi arşivinde bulunan bu ferman, spor ile ilgili ilk kanun olma özelliğini taşımaktadır.

Osmanlı döneminin ünlü okçuları içinde, Tozkoparan İsmail, Bursalı Şüca gibi isimler en çok bilinenlerdir. Hayvan boynuzu, sinir gibi organik maddeler ve ahşap malzemenin sentezi ile imal edilen eski Türk yaylarının inanılmaz teknik güçleri, bugün dahi, okçuluk tekniği ile ilgilenen dünya otoritelerini hayretler içinde bırakmaktadır. Günümüzün ileri teknolojisi ile üretilen yaylarla 250-300 m mesafeye zorlukla ok atılırken, eski Türk yayları ile 800-900 metrelere ok atılabilmesi bu hayretin temel nedenini oluşturmaktadır.Okçuluk tarihimize dikkatle göz atıldığında, Fatih Sultan Mehmet'ten II. Bayezıt'a uzanan dönemin ciddi bir "Planlama Dönemi", II. Bayezıt'tan II. Selim'in ölümüne değin geçen sürenin ise "Gelişme Devri" olarak değerlendirildiği görülür. Daha sonraki hükümdarlar da okçuluk ile ilgilenmişler, ancak III. Selim'in tahta geçmesinden II. Mahmut'un ölümüne kadar geçen süre "Yeniden Yükselme Devri" olarak tarihe geçmiştir. Daha sonra, II. Abdülhamid'ten V. Mehmet'in ölümüne kadar geçen süre ise okçuluğun "Duraklama ve Gerileme Devri" olmuş, Osmanlı'nın son döneminde ise okçuluk sanatkârları artık ellerindeki sanatı bırakarak başka işlere yönelmişler, bu işi yürüten kişi sayısı 3-5 kişiyle sınırlı kalmıştır. Cumhuriyet dönemiyle birlikte, 1923-1937 yılları arasında, eski Türk okçularının ailelerinden gelen üç beş kişi, aralarına hevesli gençleri de alarak, İstanbul'un çeşitli semtlerinde ok atışları yapmışlar ve geleneksel sporumuzu yürütmeye çalışmışlardır. Türk okçuluk tarihinin efsanevi ismi Tozkoparan'ın ikinci kuşak torunları olan İbrahim ve Bekir Özok ile, Türk okçuluğuna ilk kitabı armağan eden Mustafa Kani'nin torunu Vakkas Okatan, bu spora yakın ilgi duyan Prof. Necmettin Okyay, Hafız Kemal Gürses ve yine o devrin Beyoğlu Vakıflar Müdürü ve Milli Sporlar Federasyonu Başkanı Baki Kunter'in girişimleri sonucu kurulan Okspor Kurumu adındaki kulüp, Cumhuriyet dönemimizin ilk ciddi adımı olmuştur. İstanbul Beyoğlu Halkevi'nde, Ulu Önder Atatürk'ün direktifleri ile, milli sporumuz okçuluğu yeniden canlandırmak amacıyla 1937 yılında kurulan bu kulüp, Atatürk'ün ölümünden sonra himayesiz kalarak dağılmıştır. İlk bayan okçumuz olan Betül Diker (Or), o yıl yapılan 19 Mayıs gösterilerindeki atışları ile Atatürk'ün dikkatini çekmiş ve Ulu Önder, Halim Baki Kunter'e "Bu kız ile ilgilenin!" talimatını vermiştir. Cumhuriyet dönemimizde okçuluğun yok olmaya yüz tuttuğu yaklaşık 15 yıllık bir süreyi takiben, eski okçulardan Bahir Özok'un oğlu Fazıl Özok 1953 yılında o dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile temas sağlayarak desteğini almış ve okçuluk sporu Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü bünyesine alınarak, Atıcılık Federasyonuna bağlanmıştır. Türkiye, 1955 yılında, bugün 121 üyesi bulunan Uluslararası Okçuluk Federasyonu'na 16. üye olarak katılmıştır. Okçuluğun, 1961 yılında ayrı bir federasyon olarak örgütlenmesinden sonra ilk kez uluslararası yarışmalara katılmaya başlayan Türk okçuları, federasyon organizasyonundaki eksiklikler nedeniyle, ne yazık ki, uzun yıllar başarılı olamamışlar; malzeme, tesis, teknik adam gibi sorunlar nedeniyle okçuluk, yurt düzeyine de yeterince yayılamamıştır. 1 Ocak 1982 tarihi itibariyle sadece 35 olan lisanslı sporcu sayısı, o günden bu yana izlenen yeni bir yönetim anlayışı ile günümüzde 3000'lere ulaşmış, daha da önemlisi, sporcu kalitesi hızla yükseltilerek, önemli tüm uluslararası yarışmalarda Türkiye imajının en üst noktalara çıkarılması mümkün olmuştur. Bugün Türk sporcuları tüm büyük okçuluk organizasyonlarında dereceye girmenin mutluluğunu yaşamakta, Olimpiyat, Dünya ve Avrupa Rekorlarına sahip bulunmakta; Türkiye Okçuluk Federasyonu ise, tüm dünya okçularına hizmet vermenin haklı gururunu duymaktadır.

Antalya'daki, dünyanın birkaç önemli okçuluk tesisinden birisi olan 100. Yıl Okçuluk Sahası ile bölgenin elverişli iklimi ve muhteşem doğası birleşince, dünya okçuluğunun kalbi bu güzel kentimizde atmakta, birçok yabancı sporcu sezona Antalya'da hazırlanmaktadır. Dünyanın en iyi okçuluk antrenörlerinden birisi olan Mario Codispoti'nin ülkemize gelmesi de okçuluğun gelişim sürecini hızlandırmıştır. Bugün faal 4 uluslararası hakeminin dünyanın tüm önemli yarışmalarında görev yaptığı Türkiye, okçuluk sporunda yapmış olduğu büyük atılım sonucunda, dünya ve Avrupa okçuluğunun yönetiminde de etkin görevler üstlenmekte, sahip olduğu büyük teknik olanakları tüm dünya için seferber etmektedir. Bu başarılı spor dalımızın sponsorluğunu halen Türk Hava Yolları yürütmektedir.

Kaynak:

Uğur Erdener
Türkiye Okçuluk Federasyonu Başkanı
Skylife
Mayıs 1999


TOZKOPARAN İSKENDER

İstanbul Okmeydanı, birçok ünlü atıcılar görmüştür. Bunların en namlılarından biri de Tozkoparan İskender'dir. Tozkoparanın yetişmesi hakkında eski kavisnameler şu malumatı verirler:

O asırda İran'dan Bahtiyar adını taşıyan bir pehlivan gelip, hükümdarın huzurunda sert yaylar çekmiş, birçok aynalar (metal levha) vurmuş ve büyük hünerler göstermiş. Hükümdar: 'Bizde buna galip olan kimse yok mudur?" deyince, "Padişahım bir nice gün aman verin tedarik olunur" demişler. Atıcıların, ileri gelenleri bir yere toplanıp görüşmüşler ve şu tedariki görmüşler:

Birkaç kantar ağırlığındaki bir top taşına demirden bir halka yapıp Bab-ı Hümayun'dan içerideki meydana koymuşlar ve: "Her kim bu taşı kaldırırsa çok büyük ihsan vardır!" diye etrafa haber yaymışlar. Herkes o demir halkaya yapışıp yerden iki parmak kadar ancak kaldırabilirmiş. Ziyade kaldırabilen ancak bir karışı bulabilirmiş. Tozkoparan İskender ise o devirde Acemi Oğlanlarından Bakraç Oğlanı imiş. Oradan geçerken birçok adamın toplanarak taşın yanında durduklarını ve kaldırmağa çalıştıklarını görmüş. Hemen bakraçları yere koyup, taşın halkasına yapışır ve üç defa göğsü üzerine kadar çıkarıp yere vurur!

Bunun üzerine Tozkoparan'a Padişah 1000 altın ihsan ederek: "Göreyim seni" der. Tozkoparan, Okmeydanı tekkesine götürülür. Kendisini yetiştirmek için üstadlar tayin edilir. Böylece Tozkoparan İskender, Okmeydanı'nda üstadlarla birlikte altı ay çalışır. Muhkem idman yapar. Geceleri sol kolu ve kalbi üzerine yatmasın diye sabaha kadar iki adam Tozkoparan'ın başında bekler;

İşte böyle sıkı bir hazırlanmadan ve çalışmadan sonra Tozkoparan'ı Padişah'ın huzuruna çıkarırlar. Yabancı pehlivanı da çağırırlar. Tozkoparan, İran'dan gelen pehlivanın çektiği yayların üstüne kuvvetli bir yay daha koyduktan sonra bunları kolayca çeker ve Bahtiyar'ın darp vurduğu yani deldiği aynaların üzerine bir ayna daha koydurarak onu da kolayca deler. Hükümdar, Bahtiyar'a büyük ihsanlar edip: "Var imdi gördüğünü iyi söyle" diyerek memleketine yollar.

Kaynaklar:


Tozkoparan İskender, bir ok atışında 845,46 metreye ulaşınca, bu rekor, uzaklık belgelensin diye fotoğraftaki nişantaşı buraya dikilmiş.  (İstanbul / Okmeydanı Kulaksız'daki Haliç Polis Merkezi yanında). Tozkoparan İskender İnebahtı Deniz savaşında şehit düşmüş.
http://www.hayalleme.com/tozkoparan-iskender/



İnternet referansları:

  • www.kemankes.com > KEMANKEŞ; Türk Okçuluğu Federasyonu
  • www.tirendaz.com > tirendaz (geleneksel Türk okçuluğunun canlandırılması için, bu konuya gönül vermiş bir grup okçu tarafından kurulmuştur)
  • www.facebook.com > Osmanlı yayı imalatı yapan bir kişinin çalışma ve tecrübelerini paylaştığı sayfa
  • http://turkish-archery.blogspot.com > Başlangıcından 1939 yılına kadar Türk Okçuluğu, Rıdvan Uzuntaş
  • www.ahilik.gen.tr/spor/okcu.html
    Ahilik kurumu ve ok imalatı konusunda kapsamlı bir Türkçe kaynak.
  • http://okculuk.8m.com
    http://okculuk.8m.com/okweb-tarih.htm
    Hem hekim hem de profesyonel bir okçu olan Behlül Baydar tarafından hazırlanmış güzel bir site.
  • http://turkeyarchery.cjb.net
    http://www26.brinkster.com/okculuk/tarih.htm (Türk okçuluğunun hem eski hem de yakın tarihi)
  • www.horsebows.com
    Horsebows - The Traditional Archery and Bows of Mongolia, Turkey and the Magyar People:
    Macaristan'dan ithal ettiği ve at üstünde kullanılmaya elverişili yayları satan bir ABD firmasının web sitesi. Her ne kadar Türk yayları da sattığını söylese henüz satış listesinde bir Türk yayı görünmüyor.
  • www.intlhorsearchery.org
    3rd Annual International Horse Archery Festival, September 5-8, 2002
    Webster County Fairgrounds - Fort Dodge, Iowa
    Bu sene bu konudaki uluslararası festival ABD'nde Iowa eyaletinde yapılacak!?? Türkiye'den hiç katılan yok?
  • www.Horsearchery.org
    Horsearchery.org, the Home of International Horse Archery: Uluslararsı at üstünden okçulukla ilgili site.
    The 2001 International Horse Archery Festival Fort Dodge, Iowa
    Geçen sene de bu konudaki uluslararası festival ABD'nde Iowa eyaletinde yapılmış!
  • http://groups.yahoo.com/group/HorseArchery
    Konuyla ilgili 100'den fazla üyeye sahip uluslararası bir e-mail grubu.
  • www.dellarco.com/ontarget/bodies/turk.html
    Asian and Turkish Bow Construction. Türk Yaylarının imalatı ve yapısıyla ilgili bir makale.
  • www.tardis.ed.ac.uk/home/ajcd/archery/faq/asianbow.html
    Asian/Turkish Bow Construction FAQ. Türk Yaylarının imalatı ve yapısıyla ilgili bir makale.
  • www.horsearchery.co.uk
    İngiltere'de at üstünden okçulukla ilgili bir site

Videolar


Alman ZDF TV kanalında yayınlanmış bir belgesel
Osmanlı'nın atlı ve yaylı askerlerine sipahiler deniliyordu...
Zamanının ateşli silahlarından daha yüksek performansa sahip Osmanlı yayından çıkan bir okun 240km/s
hıza eriştiğini gösteren bir deney...

Osmanlı okçuluğu hakkında daha fazla video aşağıdaki adreslerden izlenebilir;


Topkapı Sarayı deposundaki Osmanlı yayları: (bu bölüm 10 Aralık 2009'da eklenmiştir):



Kaynak:

Tarihimiz Topkapı'nın altında çürüyor
www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=925640&title=tarihimiz-topkapinin-altinda-curuyor
Zaman, 10 Aralık 2009, Perşembe


Okmeydanı’nda bulunan ecdadın mirası “Okçular Tekkesi” yenilenerek hizmete açıldı (29.05.2013):
(bu bölüm 31 Mayıs 2013'de eklenmiştir):

Okmeydanı’nda bulunan ecdadın mirası “Okçular Tekkesi” İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yenilenerek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş tarafından hizmete açıldı.

Törende konuşan Erdoğan, Okmeydanı’nın tarihteki adına yaraşır şekilde eskiden olduğu gibi gelecekte de okçuluk sporunun dünyadaki merkezi konumuna yükseleceğini belirtti.

Erdoğan, "Buradan Fatih'in orduları sefere çıkardı ve burada okçuluk, ok atışları yapılırdı. İşte şimdi tarih ayağa kalkıyor" dedi. Başbakan Şöyle devam etti: “Tesisin açılışında Fetih Kupası müsabakalarına katılan ve mücadele veren sporcuları, Dünya Okçuluk Federasyonu'nu ve Türkiye Okçuluk Federasyonu'nu kutluyorum. Okmeydanı, bundan 560 yıl önce İstanbul'un fethine şahitlik etmiş, Fatih Sultan Mehmet'in ordusuna kışla olmuş, ardından da yıllar boyunca, başta okçuluk olmak üzere birçok vazifenin ifa edildiği bir mekandı. Son yüzyıl içinde maalesef Okmeydanı'na, buradaki tarihi yapılara gereken ehemmiyet gösterilmedi. Bu bölge maalesef, plansız yapılaşmayla işgal edildi, tarihi eserler tek tek yok edildi. 2005'te Okmeydanı'nı yeniden ele aldık, çarpık yapılaşmadan temizledik ve burayı korunması gereken kültür varlığı olarak ilan ettik. 2010'da hazırladığımız bir projeyle, bu bölgeyi yeniden ihya etme çalışmalarına başladık. KİPTAŞ ile Gür Yapı firması, 2011'de inşaat çalışmalarını başlattı, çok kısa süre içinde de inşaat tamamlandı, Okmeydanı yeniden hayat buldu. Okçular Tekkesi ve Spor Tesisleri, olimpik ebattaki ok atma sahası ile toplam 18 bin metrekare bir alana kavuştu. Burada hem tarihi eserleri aslına uygun olarak yeniden inşa ettik hem de ülkemize, dünyaya, olimpik standartlarda bir spor tesisi kazandırdık. Okmeydanı'nı, tarihi tekkesiyle, mescidiyle, Hünkar Kasrı'yla yeniden buluşturduk. En önemlisi de Okmeydanı'nı okuyla yeniden kucaklaştırdık. İnşallah, tarihte olduğu gibi, bugün ve gelecekte de Okmeydanı, ismine yaraşır şekilde okçuluğun, okçuluk sporunun dünyadaki merkezi konumuna yükselecek."

Okmeydanı'nda yeniden hayata geçirilen Okçular Tekkesi ve Eğitim Merkezi'nin açılışı nedeniyle düzenlenen müsabakalara 30 ülkeden 16 olimpik, 99 geleneksel okçu (33'ü yabancı) olmak üzere toplam 115 sporcu katıldı.

Turnuva devam ederken tesise gelen Erdoğan, Başkan Kadir Topbaş ve Vali Hüseyin Mutlu ülkelerinin kıyafetleriyle yarışan geleneksel okçuların müsabakalarını izledi.

Yarışların ardından geleneksel okçuluk erkekler kategorisinde Belarus'tan Oleg Flerko birinci, Çek Cumhuriyeti'nen Michael Sodja ikinci ve Polonya'dan Piotr Krzystof üçüncü sırayı alırken, kadınlarda Saliha Aksoy birinciliği, Betül Çetin ikinciliği ve Berrin Tanık da üçüncülüğü elde etti.

Kaynak: www.ibb.gov.tr/tr-TR/Pages/Haber.aspx?NewsID=21199

         
     
TurkCADCAM.net > Türkiye'nin yeni ürün tasarım, geliştirme, CAD/CAM/CAE, CNC, kalıp ve imalat teknolojileri portalı
***** Sektörün profesyonel bilgi ve işbirliği platformu *****
© 2002-2017  Sinerji Yayıncılık, Tanıtım ve Danışmanlık Hizmetleri
Bu portaldaki içerik, ancak kaynak belirtilmesi ve izin alınması şartıyla yayınlanabilir.