Dr.
Tarık Öğüt, Genel Müdür, Figes Ltd. Şti
Mustafa Ceran, YKB, İnFoma Şirketler Grubu
Mustafa Manavoğlu, Ürün Geliştirme Md., Eczacıbaşı Artema
Süleyman Müftüoğlu, PLM Çözümleri Yön., IBM Türk A.Ş.
Özgür Şenel, Gen. Md., Boğaziçi Yazılım A.Ş.
WIN
Fuarları Paneli
28 Şubat 2003
İstanbul
Aşağıda,
WIN 2003 Fuarları (www.win-fair.com)
Endüstriyel Etkinlikleri kapsamında yapılan "Ürün geliştirme
araçları ne kadar yararlı" konulu bir panele katılanların
konuşmaları yer almaktadır.
Dr.
Tarık Öğüt (Mak. Müh.) , Figes Ltd. Şti Genel Müdürü:
Figes,
sonlu elemanlar analizi ve benzeri teknolojileri konusunda
1990 yılından beri hizmet sunan bir firma...
Ürün
geliştirmenin tasarım, hesap, üretim, kalite kontrol gibi
kısımları bulunuyor. Biz bu sürecin "hesap" tarafında bulunuyoruz.
Yani işin fizik disiplinine dahil olan, mukavemet, ısı transferi,
akışkanlar dinamiği gibi konularda hizmet sunuyoruz.
Bu
teknolojileri etkin kullanma işin püf noktası. Zira teknolojileri
tüm dünya kullanıyor. Bunların gerekliliğini tartışmanın hiçbir
anlamı yok.
Türkiye'de
bunlara randımanlı kullanılıyor mu sorusuna gönül rahatlığıyla
"evet" cevabı veremiyoruz. Firmalara göre değişkenlik gösterse
de, ortalama değerler istenen düzeyde değil. Bunun nedeni
ülkemizde bu kültürün yerleşememiş olmasındandır.
Ürün
geliştirme teknolojileri ilk kez, yaklaşık 10 yıl önce kullanılmaya
başlandı. Ve bir yol kat edildi. Ancak çalışmaya her başlayan
firma, alanında "öncü" rolü üstlenmek zorunda kaldılar. Genç
mühendisler çalıştıkları alanda, daha önce bir birikim elde
edemediğinden her şeyi kendi kendine keşfetmek zorunda kaldılar.
Önce birikim elde edip sonra firmalarına katkıda bulunmaları
gerekiyordu. Bu da elbette zamana yayılan; en azından 3-4
yıllık bir süreç. Büyük firmalarda bu süreç daha hızlı kat
edilse de küçük firmalar için aynı şeyi söyleyebilmemiz mümkün
değil. Fakat bu bizim moralimizi bozmamalı. Yeni teknolojilerin
yerleştiği her ülkede, bu aşamalardan geçilmiş ve sonra belirli
noktalarda gelinmiş.
Teknolojilerin
etkin kullanımı için bunları sunan firmalar olarak biz de
çok çaba sarf ediyoruz. Gelinen noktaya baktığımızda daha
kat edilmesi gereken çok mesafe olduğu da açık...
Mustafa
Ceran, İnFoma Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı (İnformatik'in
Kurucusu):
1988
yılından beri faaliyet gösteriyoruz. Burada konuştuğumuz teknoloji
ve üretim süreçleri Türkiye'de bir "gönül meselesi" olmuştur.
Tezgahları başında çalışan veya burada görüşlerini dile getiren
insanlar, Türkiye'nin endüstriyel sahada bir yere gelebilmesini
gönül meselesi yapmışlardır. MakinaTek dergisinin, Bileşim
Fuarcılık'ın düzenlediği WIN Fuarları'nın çabalarını da bu
kapsamda değerlendirmemiz gerekir. Konuya sahip çıkmak, su
üstünde kalmasını sağlamak takdire değer çabalardır.
Ürün
geliştirme konusuna iki boyutta bakmamız gerekir. Birincisi
fiziksel; herhangi bir ürünün konseptten nihai elle tutulur
bir ürün haline getirme süreci var. Süreç içersinde genelde
Ar-Ge ve ürün geliştirme departmanlarında yürüyen bir faaliyet
bu. Diyelim çok iyi konseptlere veya ürünlere sahipsiniz.
O zaman mesele çözülüyor mu? Hayır. Sürecin bir başka boyutu
var. Bu sonuçta birtakım ihtiyaçlara cevap vermek üzere ortaya
çıkan bir üretim süreci.
Yani
üretilecek malzemenin bir şeylerin bir parçası olma sonucu
vardır. Dolayısıyla ürün, bir organizasyonun organik bir parçasıdır.
Ürün odaklı bir organizasyon söz konusudur burada. Örneğin
Mercedes bir organizasyon değildir. Üründen, teknolojisinden
dolayı bir organizasyondur.
Dolayısıyla
ürün odaklı bu organizasyona baktığımız zaman, her ürünün
başlangıçtan sonuna kadar, yani insan hayatında olduğu gibi
doğumundan ölümüne kadar yürüyen birtakım "yaşamçevrimi" dediğimiz
süreçler vardır.
Ürün
geliştirme sürecinde alınması gereken bazı tedbirler olmakla
birlikte, şu anda dünya piyasasında gelinen teknolojiye baktığımız
zaman, "tepeden gören" büyük resme bakan bir boyuta gelinmiştir.
Küçük resme bakıp, oraya odaklanıp, kaliteli ürünler üretmek
artık yeterli gelmemektedir. Ürün üretim süreçlerinde ciddi
boyutlarda değişiklikler yaşanmıştır. Bir arabanın tasarım
masasından asfalta inme süresi, bundan 20 yıl kadar önce 15
yıllık bir sürece yayılırken, bugün tahmin ediyorum bu süreler
3 yıla kadar düşmüş durumda.
Burada
adres etmek istediğim nokta, üretim sürecidir. Üretim süreci
içindeki Ar-Ge faaliyetlerinin, belirli bir kaliteye ve otomasyona
erişmesi gerekir.
Bu
otomasyon ve kalite, verimliliğin artması için gerekli olan
şartlardır. Diğer tarafta bu geliştirilmiş tasarımın imalat
süreci başlıyor. Bu süreç içersinde kalite kontrol, satınalma,
metot geliştirme, tedarik zincirleri ortaya çıkıyor. Hele
bir de bu ürünlerle artık sadece "kendi mahallenizde" değil
de dünya piyasasında var olma mecburiyetiniz varsa, bu anlattıklarımız
daha bir önem kazanır.
Infoma
Grubu olarak baktığımızda, Türkiye'ye ilk geldiğimiz günden
itibaren hedefimiz daha çok üretim ve bunun için daha çok
teknolojik kullanımı idi.
Şimdi
gelinen noktada bu yarışın neresindeyiz diye sormamız gerekiyor?
Yıllardır
ürün geliştirmede Ar-Ge departmanlarına konsantre olarak,
Ar-Ge bilincini yaymaya çalışan basının, üniversitelerin,
bu panel masası etrafında toplanan ve burada bulunmayan firmaların
çabalarıyla belirli bir yere gelindi. Artık bu ürün geliştirme
sürecini, "ürün yaşamçevrimi" sürecine uyarlamamız gerekiyor.
Bu,
dünya piyasasında odaklanan en önemli teknolojik gelişmedir.
Ürünün, bir taraftan kendi içinde konseptten sonuca ulaştırılırken,
diğer taraftan üretim süreci içinde, yaşam süreci içinde bir
başka boyut daha önem kazanıyor. Ürünü piyasaya veriyorsunuz
ama bu ürün hemen ölmüyor. Örneğin bir arabanın piyasada yaşama
süreci olarak 5-10 yıl gibi bir süreç bulunuyor.
Demek
ki bakım ve destek süreçlerini gözetmek gerekiyor. Şimdi,
bütün bunların yönetilmesi, bir organizasyonun ayakta kalması
için alması gereken ön hedeflerin temel şartlarıdır.
Bu
noktaları atlayıp sadece ürün geliştirmeye odaklandığınız
zaman, başarılı olma şansınız fazla olmayacaktır.
Bu
noktaları içine alacak şekilde organize olmak, bütün bu prensipleri,
fonksiyonları birleştirecek bir çalışma içersine endekslenmek
için, dünyada geliştirilmiş son derece başarılı teknolojiler
var.
Biz
bu teknolojilere sahip çıkmalı ve ülkemize kazandırmalıyız.
Burada verilmiş olan 10-15 yıllık süreç ve CAD-CAM sektörüne
emek vermiş insanların gayretleri, pazarı belirli bir noktaya
getirmiştir. Bu ilerlemelere rağmen dünya piyasasıyla kıyaslayacak
olursak, işin üretim yani CNC tarafına çok fazla ağırlık vermiş
olduğumuzu anlıyoruz. İşin konseptüel tarafında bir miktar
güdük kalmışız.
O
nedenle Türkiye bir CNC cenneti olmuştur. Bunun gerekçeleri
elbette bulunabilir.
Öğrenmenin
iki yolu vardır. Bir tanesi araştırma-geliştirme; diğeri deneme-yanılmadır.
Maalesef ülkemiz deneme-yanılma yolunu çok kullanan bir yapıya
sahiptir. Deneme-yanılmanın bir faydası var; iyi öğrenirsiniz
ama uzun vadede ve pahalı bir yolla öğrenmiş olursunuz.
Mustafa
Manavoğlu, Eczacıbaşı Yapı Gereçleri, Artema Ürün Geliştirme
Müdürü:
Ürün
geliştirme sürecinin içinde birçok argüman var. Bunların içinde
önemli gördüğümüz üç kriter, hız, maliyet ve kalitedir. Microsoft'un
patronu Bill Gates diyor ki "Dünyanın en iyi şirketinin batmaya
uzaklığı 18 aydır". Teknoloji o kadar ilerledi ki firmaların
bu teknolojik uygulamaların dışında kalması, bu 18 aylık mesafeyi
biraz daha kısaltabiliyor. Ürün geliştirme sürecinin performans
parametrelerinde 3 nokta öne çıkmakta. Birincisi, pazara sunum
süresi. Yani bir ürünün kavramdan müşterinin eline ulaşıncaya
kadar geçen süre... İkincisi geliştirdiğiniz ürün sayısı.
Yani nitel ve nicel olarak müşteri beklentilerinin karşılanıyor
olması. Hatta karşılanması da yetmez, bu beklentilerin aşılarak
karşılanması gerekiyor. Üçüncüsü ise yeni ürünlerden elde
edilen cironun veya gelirin toplam ciroya oranı...
Hedef
8 haftada bir yeni ürün
Bizim
kuruluş olarak geçirdiğimiz evrenin 1996 ile 2000 arasındaki
bölümünü çarpıcı olabilir düşüncesiyle anlatmak istiyorum.
Biz 1996 yılında 14 ürünü 100 haftada geliştirebilecek bir
standarda sahiptik. 14 üründen oluşan iki seriyi, yaklaşık
2 yılda geliştirebiliyorduk. 2002 yılında geldiğimiz sonuçlara
göre ise 20 haftada 250 kadar ürün çıkarabiliyoruz ki hedefimiz
üç yıl içersinde bu süreleri, 8 haftaya kadar düşürebilmekte...
Böylece,
bir müşteri, sıfırdan kavram aşamasından, istediği bir ürüne,
testleri yapılmış olarak 8 haftada kavuşabilecek... Ürün geliştirme
süreniz uzarsa yeni ürünlerden elde ettiğiniz cironun toplam
ciroya oranı gibi, ürünü pazara geç vermenin maliyetlerine
katlanırsınız. Pazara ilk giren bu avantajını değerlendireceğinden
daha sonra yapılacak pazar girişlerinde o üründen elde edeceğiniz
gelirden mahrum kalırsınız.
Şu
anda sektörden sektöre değişmekle birlikte yeni bir ürünü
geliştirme süreci ortalama olarak 6 aydır. Bizim sektörde
de bu rakam 1 yılın biraz altındadır. Yani 1 yılı geçmeden
ilgili ürün bağlamında müşterinin kullanımını değiştirecek
yeni bir ürün veya kavram muhakkak çıkıyor.
Ürün
geliştirmeyi iki çerçevede düşünmek lazım: Birincisi ürünü
kavramsal veya fonksiyonel olarak geliştirmek, ikincisi geliştirilen
ürünün tasarım uygulamasını gerçekleştirip seri imalata hazır
hale getirmek.
İlk
aşamada muhakkak tasarım araçlarını etkin olarak kullanmak
gerekiyor. Türkiye'de baktığımız zaman, geçmişle göre daha
etkin kullandığımız kesin ama gerektiği kadar da etkin yararlandığımız
söylenemez.
Burada
tasarım aracı ile kastettiğim sadece CAD/CAM programları değil.
Kavram aşamasından müşteriye ulaşıncaya kadarki süreçte söz
konusu olan tüm araçlardan bahsediyorum...
Amaç
elbette ki kar elde etmektir; ürün geliştirmek değil! Ürün
geliştirmek bir araçtır. Siz aracı etkin kullanırsanız, aracın
yaratıcılık ve yenilikçilik boyutundan daha çok yararlanırsınız.
Zaten
pozisyon itibariyle ya rekabetçisiniz ya da rekabet üstüsünüz.
Rekabetçi bir yol izliyorsanız elinizdeki silahları kullanarak
mücadelenin bir şekilde içinde yer alırsınız. Eğer rekabet
üstü olduğunuzu; alanınızda öncü olduğunuzu düşünüyorsanız,
ürün geliştirme araçlarını etkin kullanmanız daha da bir önem
kazanır. Yaratıcılık ve yenilikçilik boyutu misyon olarak
almış olmanız lazımdır.
Alman
kökenli, alanında lider konumda olan bir firma yetkilisinin,
bir toplantıda anlattıklarını aktararak sözlerimi bitirmek
istiyorum:
"Bizim
her yaptığımız yeni ürün, en geç altı ay içinde dünyanın bir
yerinde taklit edilir. Bu taklitlerin peşinde koşarak bir
yere varamıyoruz. O nedenle biz de kendimize 5 ayda bir yeni
ürün çıkarma hedefini koymak zorunda kaldık..."
Süleyman
Müftüoğlu, IBM Türk, PLM Çözümleri Yöneticisi
PLM'i
Türkçe'ye Ürün Yaşamçevrimi Yönetimi olarak çevirdik. Öncelikle
tasarımın neden önemli olduğunu bahsetmek istiyorum. Aslında
siz, tasarım esnasında ürünle ilgili birçok şeyi zaten belirliyorsunuz.
Burada, maliyetin çok önemli olduğu söylendi. Maliyet yaklaşık
yüzde 80 itibariyle tasarım esnasında şekillenen bir parametre.
Bilindiği gibi ürün yaşamı o ürün, üretici firma tarafından
tamamen ortadan kaldırıldıktan sonra sona erer. Bu sona kadar
geçen süreçte tasarımla yaratmış olduğunuz bilgiler ve içerik
de çok önemli. Bir ürünü çok parçalı olarak tasarlarsanız
çok fazla parçayı satın almak veya imal etmek durumundasınız.
Eğer tasarımı baştan uygun biçimde yapabilirseniz, ciddi kazanımlar
elde etmeniz mümkün.
O
nedenle bir ürünü nasıl tasarladığınız çok önemli. Öyle tasarımlayabilirsiniz
ki denetimi ortadan kaldırıyor olursunuz. Netice itibariyle
kalite denetimi ürüne değer katan bir süreç değildir. Bir
işletme, tasarımdaki bilgiyi satış sonrası sürece ne kadar
aktarabilirse, orada yarattığı geometriyi ve geometrinin etrafındaki
veri temelini ne kadar satış sonrasında rekabetçi olarak kullanabilirse,
o kadar iyi sonuçlar elde etmez mi?
Tasarım,
imalat yapsan, tasarlayan veya bunun her ikisini de yapan
şirketler için önemli bir rekabet unsuru. Dolayısıyla bu süreci
mekanize etmesini beklediğimiz rekabet araçları vazgeçilmez
konumdadır.
Türkiye
açısında da değer yaratmak istiyorsak tasarım araçlarının
yararlılığından şüphe etmeden azami ölçüde bunları kullanmalıyız.
Türkiye eğer tasarımla ilgili kabiliyetlerini bütün sektörlerde
geliştirmezse, tasarım yapan bir şirket olmaktan ziyade, tasarlanmış
olan bir ürünün en iyi ihtimalle "imalat mühendisliği"ni yapacak
bir ülke durumuna düşer. Bu da, oldukça önemli bir gelirden
bizim feragat etmemiz anlamına gelir, diye düşünüyorum. Türkiye'de
Eczacıbaşı Yapı, Arçelik, Otokar, BMC gibi kendi tasarımını
kendi yapan şirketler var.
Gönül
istiyor ki bu şirketlerin sayıları artsın. Kullanan şirketler
araçlardan daha fazla yararlanabilsinler.
Türkiye'yi
değerlendirirken bakılması gereken ikinci bir eksenin de küreselleşme
olduğunu düşünüyorum. Küreselleşme nedeniyle Türkiye dünyada
kullanılan tasarım araçlarından etkin biçimde yararlanmıyor
olamaz. Bu lükse sahip değiliz.
İki
örnek vermek istiyorum. İlki Tofaş'ın geliştirdiği Doblo.
Çok amaçlı ticari araç. Diğeri Ford Otomotiv tarafından geliştirilen
Transit Connect . Her iki araç da Türk mühendislerin uluslar
arası takımlarla işbirliği yapmasıyla ortaya çıkan, Türk mühendislerinin
diğer ülke mühendislerinden eksik hiçbir şeyinin olmadığını
da kanıtlayan projelerdir.
Artan
rekabet dolayısıyla Türkiye küresel rekabet ortamında bir
şekilde yerini almalıdır. Bu küresel projelerin yanı sıra
Arçelik, Otokar örneklerinde olduğu gibi, oldukça da kompleks
olan kendi ürünleri üzerinde küresel çalışmalardan bağımsız
olarak, ulusal ihtiyaçlardan kaynaklanan ürün geliştirme çalışmaları
başarıyla yapmışlardır.
Tasarım
araçları içersinde sadece bilgisayar destekli tasarım dediğimiz
ürünlerle değil aynı zamanda bu ürünleri PLM kategorisine
terfi ettiren Ürün Veri Yönetimi (ÜVY) yazılımlarıyla gerçekleştiriyor.
ÜVY,
sanırım tasarım araçlarını yeni binyıla taşıyacaktır.
Tasarım
araçları PDM, PLM olarak bir ekosistem içinde yer alıyorlar.
İşletme içersinde yeni rekabetçiliğe yönelik başka uygulamalar
da var. Örneğin, firma kaynakları uygulamaları, müşteri ilişkileri
yönetimi, tedarik zinciri yönetimi uygulamaları... gibi. PLM
özellikle ürün odaklı çalışmalarda bütün bu ekosistem içersindeki
uygulamalarda entegrasyona talip. Tabii kullanıcı adaylarını
ikna edebildiği sürece...
Özgür
Şenel, (Endüstri Yüksek Mühendisi) Boğaziçi Yazılım Genel
Müdürü:
Üretim
yapan bir sektördeysek ya bir son kullanıcıya ürün hazırlıyoruz
demektir. Ya da bir ana endüstriye yardımcı sanayi olarak
birtakım parçalar tasarlayıp üretiyoruz demektir. Artık günümüzde
pazar o kadar gelişti ki, son kullanıcı son derece akıllı.
Kalite, görünüş, dizayn unsurlarını aynı anda gözetiyor. Üstelik
fiyatı da uygun olsun istiyor. Ana sanayi de yan sanayi firmalarına
aynı istekleri yansıtıyor. Bütün bunları yaparken ürünü kısa
sürede çıkarmalı, piyasaya kaliteli, estetik ve ucuz olarak
sunmalısınız.
Tabii
ki bunları kullanmadan da bir ürünü üretebilirisiniz. Ancak
artık bu ürün piyasada satılabilir, kullanılabilir olmaktan
çıkmıştır. Siz de firma olarak rekabet edebilir olmaktan uzaklaşırsınız.
Bugün tartışılması gereken, ürün geliştirme araçları faydalı
mıdır sorusu yerine daha faydalı, daha efektif hale nasıl
getirilebilir sorusudur. Adı üstünde, ürün geliştirme araçları,
birer araçtır. Size zaman, malzeme, para, insan gücü alanlarında
yarar sağlayan araçlardır. Dolayısıyla yapılan yatırımın geri
dönüşü de çok daha çabuktur. Bu araçlar artık günümüzde bizim
imalatçılarımızın kullanmak zorunda olduğu araçlardır. Aksi
taktirde firmalar, küreselleşmenin, rekabetin bu kadar yoğun
olduğu ortamda yaşayamayacaktır.
*
Not: Bu rapor ilk olarak Mart 2003 tarihli MakinaTek
Dergisi Sayı 65'de yayınlanmıştır.
|