Erkut
Neğiş, erkut@TurkCADCAM.net
İstanbul, 2001
Bu
makale, yazarın 23.06.2001 tarihinde TurkCADCAM e-posta grubuna
gönderdiği mesajdan derlenmiştir.
Eğer
insanların ihtiyaçları gelişip değişmeseydi, yeni ürün geliştirmeye
ve üretmeye de gerek kalmazdı. Son 20 yılda, Türkiye'deki
genel nüfus artışı, büyüme ve uluslararası haberleşme ve ticaretin
artmasına paralel olarak, tüketiciler daha kaliteli ve gelişmiş
ürünleri talep eder oldular. Bu ihtiyaç, ilk zamanlarda ithalata
karşı büyük bir talep patlamasına yol açtı. Devletin gümrük
kanunu vs. gibi yöntemlerle bunu engellemesi ve yerli üreticiyi
teşvik etmesi ise ne yazıkki yerli ürün geliştirmeye destek
vermekten ziyade yabancı ülkelerden alınan lisanslarla veya
taklit yolunu seçerek Türkiye'de üretim yapan firmaların ortaya
çıkmasına ve büyümesine sebebiyet verdi.
Son 10 yılda ise ithalatın kolaylaşması, Avrupa Topluluğuna
girme yolunda "Gümrük Birliği" kapsamında Avrupa'daki
üreticilerin mallarını (lisans verme yerine) Türkiye'ye aracısız,
direkt satmayı tercih etmeleri dengeleri değiştirdi; Türk
ekonomisindeki dalgalanmalar da artık firmaları sadece iç
pazar için değil ihracat için de mal üretmeye zorladı. Artık
Türk firmaları yeni ürün geliştirmeye ağırlık vermeliydiler.
Keşke bu zorlama olmadan evvel gerekli tedbirler alınıp yerli
tasarım, Ar-Ge ve üretim geliştirilebilseydi?...
Haberleşme
ve ulaşımın kolaylaştığı, çok sık buluş ve yeniliklerin gerçekleştiği
global piyasalarda rekabete açılmaya başladığınız zaman ise
artık taklit edilmiş veya demode ürünlerle bunun yapılmayacağı
ve mutlaka bir ürün geliştirme ve Ar-Ge bölümlerinin kurulması
gerektiği ortaya çıktı ve birçok büyük firma son 10 yıl içinde
Türkiye'de buna öncülük etti. Sanayideki bu ihtiyaç ve gelişmeye
paralel olarak Üniversitelerde de CAD/CAM/CAE laboratuvarları
kurulmaya başlandı, dersler açıldı ve bu konuda tezler yapıldı.
Küçük ve orta ölçekli firmaların Ar-Ge ve mühendislik hizmetlerini
kendi bünyelerinde kurmalarının yüksek maliyeti de birçok
sektörel hizmet ve ürün sunan firmaların doğup gelişmesini
sağladı. Özel eğitim kurumları da CAD/CAM konusunda eğitim
vermeye başladılar...
1994
yılında Türk Patent Enstitü'sünün kurulmasına kadar Türkiye'de
Abdülhamit devrinden (1879) kalmış bir "İhtira Beratı
Kanunu" kullanılıyordu (http://www.turkpatent.gov.tr/Haberler/Kenan%20TANRIKULU.htm)
ve hiçbir yaptırım gücü de kalmamıştı. Sonradan bu kanunun
daha modern ve yaptırım gücü olan yeni bir kanunla değiştirildi.
2000 yılında ise Avrupa Patent Sözleşmesi imzalandı (http://www.turkpatent.gov.tr/Haberler/epc1.htm).
Bunlar çok güzel gelişmelerdi, bu sayede artık Türkiye'de
büyük zaman ve para harcamaları ile yeni ürün geliştirenler
hem ülke içinde hem de uluslararsı pazarlarda haksız rekabetten
korunabilecekti. Fakat bu arada göze takılan iki husus da
insana "keşke" dedirtiyor;
1- Bu patent kanunu Avrupa Topluluğu'na ve Gümrük birliğine
girme sürecinde Avrupa'dan gelen baskılar sonucunda çıkarılmış.
Yani ille de bir yabancı baskısı mı gerekmeliydi bu kanunu
çıkartmak için?
2- Yeni patent kanunu uygulamaya girdikten bir yıl sonra yapılan
bir istatistikte Türkiye'de alınan patentlerin yaklaşık onda
dokuzunun yabancı ülkeler tarafından alınmış olduğu ortaya
çıktı. Yani bu patent kanunu yerli üreticilerin haklarını
yabancılara karşı korumaktan ziyade yabancı üreticilerin Türkiye
pazarında yerlerini sağlamlaştırmalarına yarıyordu. Zaten
bu da normal bir sonuçtu, eğer yerli ürün geliştirme sektörü'nün
baskısıyla bu kanunlar çıkmış olsaydı durum tam tersi olmazmıydı?
Son
ekonomik kriz, reel sektörün önemini bir kez daha ortaya çıkarttı.
Kaliteli ve yetişmiş insan gücümüz iyi organize olup Dünya
çapında rekabet edebilecek ve alıcı bulabilecek ürünler geliştirip
üretemezlerse bu gibi krizlerle daha çok karşılaşabiliriz.
Eğer bu krizden yeterli dersler alındıysa birçok sektörde
olduğu gibi ürün geliştirme ve CAD/CAM/CAE sektörünün geleceği
de çok parlak olacaktır kanısındayım. Yoksa ülkemizdeki teknik
elemanların yetenek ve bilgi bakımından gelişmiş ülkelerdekinden
hiç de geri olduğunu sanmıyorum, Geri oldukları konular da
eğitim ile kapatılabilir; Bence bizim asıl problemimiz global
bir hedef etrafında iyi organize olarak iş yapamayışımız,
verimliliğin ve kalitenin düşük olması gibi problemler...
Motivasyonun düşük olması beyin göçünü de arttırıyor ve beyin
takımının eksikliği de, geride kalan, kaliteli ürünü üretebilecek
fakat neyi nasıl üretip pazarlayacağını bilemeyen birçok çalışanın
ve yan sanayinin de maddi olarak büyük zarara girmesine sebebiyet
veriyor.
Sonuçta,
yukarıda bahsettiğim birçok faktörün etkisi ve zorlamasıyla
yerli yeni ürün geliştirme ihtiyacının artmakta olması, beni
bu sektörün geleceği konusunda umutlandırıyor.
|