Üretimde,
araçlarda "yerli oran" değil, "yerli şirket,
milli dizayn, yerli dizayn" üzerinde durulmalıdır. Örnek
olarak; bugün İsrail askeri alanda çok gelişmiştir fakat mamülün
detayına inildiğinde birtakım parçaların yurt dışından çeşitli
yerlerden alındığını, esasında İsrail' in malı olmadığı görülür.
Fakat mamülün kendisi ve endüstriyel tasarım hakları İsrail
şirketine aittir ve o da bu malı istediği yere satabilir.
Otokar
zırhlı araçlarında da yılda yapılan 100 tane zırhlı aracın
her şeyiyle yerli olması mümkün değildir; fakat bu araçların
tüm hakları yani; halk arasındaki tabir ile "anahtarı"
Otokar'dadır. Neticede Otokar, zırhlı aracı kendisi dizayn
etmekte, istediği yerden istediği parçayı alarak, Otokar dizaynı
bir araç yapmaktadır. Burada mühim olan nokta; entegrasyon
gücü, entegrasyon mühendisliği ve aracı ortaya çıkarmaktaki
kabiliyettir.
|
|
|
1984,
Fruehauf lisansı ile imalat
|
1990,
soğutuculu araçlar ve benzeri kendi dizaynı üniteler
|
2005:
Otokar markası ile de üretim planlanıyor
|
Treyler
ve semi-treyler ürünü de lisans altında üretilmeye başlanmış;
sonrasında bir yandan lisans altında üretim yapılırken, şirket
kendi özel soğutuculu araçları ve benzeri sert gövdeli araçları
geliştirmiştir.
Otokar,
2005 yılında "Otokar" markası ve lisans markasıyla
paralel bir şekilde, kendi ürünlerinin imalatını planlamaktadır.
Son 20 yılda Otokar'da ortaya çıkarılmaya çalışılan konsept
şudur; "Lisans ile başlayıp kendi teknolojisini geliştirerek,
mühendisliğini geliştirerek şirketi endüstriyel tasarım haklarına
sahip olan bir konuma getirmek." Otokar, bunu başarmıştır.
Otokar'ın
en önemli varlıklarından ve hedeflerinden bir tanesi şudur:
"Otokar, fikri mülkiyet haklarına sahip olan bir şirket
olarak ve özellikle -askeri işlerin de biraz etkisiyle- milli
varlığını, milli kişiliğini koruyarak devam edecektir."
|
|
Otokar
IDEX 2001 Fuarı'nda
|
Otokar
2004 Hannover Fuarı'nda
|
|
COBRA
Taktik Zıhrlı Araç: TÜBİTAK-MAM desteğiyle 1996'da tasarıma
başlanarak 14 ay içinde ilk prototip üretilmiştir. Aktarma
organları dış kaynaklıdır.
|
Yan
sanayi ile işbirliği konusunda bazı açıklamalarda bulunmak
gereklidir. Askeri işlerde yan sanayiyle çok detaylı projeler
yapılamamaktadır. Bu, işin gizliliğinden değil, işin kendisinden
kaynaklanmaktadır.
Örneğin;
TÜBİTAK-MAM destekli bir proje olan bir zırhlı araç projesinde
sadece soğutma sistemi yan sanayiyle ortak geliştirilmiş,
farklı bir geliştirme yapılamamıştır. Çok başarılı sonuçlar
alınan bir proje olmuştur, ancak yan sanayi yönüyle bakıldığında
o kadar güçlü bir örnek değildir. Aynı şekilde Otokar minibüsleri,
sadece ülke için geliştirilmiş, esasında çok başarılı, ancak
Avrupa için geçerli olmayan bir dizayndadır. Bu alanda Otokar'ın
endüstriyel tasarım hakları çok ihlal edildiği için, araçlar
kapalı bir kutu içinde, mümkün olduğu kadar Otokar tarafından
yapılmaktadır.
Ancak,
askeri araçların ve minibüsün aksine "Sultan" midibüsler,
yan sanayiyle çok sıkı bir işbirliğinde ve eş zamanlı geliştirmelerle
yapmaya çalışılan bir projedir. "Sultan"da birçok
sistem yan sanayiyle, yan sanayinin de yatırım yapmasıyla
beraber geliştirilmiştir.
Sultan'ın
tasarım sürecinde bir iki tane nokta önemlidir. Otokar, eski
bir otobüsçü olarak yeni bir araç yapmaya başlamadan önce
rakip araçları incelemiş, onların zayıf yönlerini bularak
kendisi için bir artı yöne çevirmeye çalışmıştır, böylece
Sultan'ın özellikleri ortaya çıkmıştır.
|
|
Pazardaki
kamyon şasisi üzerine otobüs gövdesi uygulaması yapılan
ürünlerin dezavantajlarını ortadan kaldırmak için projeye,
ürüne uygun bir otobüs şasisi tasarlanarak başlanmıştır
|
En
önemli konu; Otokar, kamyondan bozma bir vasıta değil; bir
"otobüs" yapmak isteği ile yola çıkmıştır. Bu, Otokar'ın
mühendislik olarak birinci hareket noktası olmuştur. Bu istek,
yan sanayi ile paylaşılmış; sonuç olarak konfor ve estetik
olarak da otobüs gibi bir araç ortaya çıkmıştır.
Sonrasında
eş zamanlı tasarımlar başlamıştır. Hem yan sanayiden hem ana
sanayiden bu programlar hakkında konferans sırasında verilen
örnekler, aynı şekilde Otokar'da da uygulanmaktadır.
Burada,
tasarım süreçlerinin detaylarını anlatmak yerine; birkaç tane
problemden bahsetmek doğru olacaktır. Bunlardan bir tanesi;
regülasyonlara göre araçların ülkede geliştirilmesinde çok
ciddi sorunlar, zaman kaybı ve parasal kayıpların olmasıdır.
Ortak bir test pisti bulunmamaktadır. Bu, Otokar için en önemli
konulardan bir tanesi olmuş ve projede tahmin edilemeyen birtakım
gecikmelere de neden olmuştur.
Endüstriyel
tasarım hakları hedefi olan milli şirketler olacaksa, ileride
test imkanları geliştirilmelidir. Otobüslerde; otomobillerin
aksine; her ülkenin kendine ait bir regülasyon sistemi mevcuttur.
Bu nedenle, toplu taşımacılık araçlarında test ve regülasyonlara
uyum, çok vakit alıcı ve büyük yatırımlara giden bir yoldur.
Tek şirketin bunu yapması mümkün değildir; Bu, muhakkak yan
sanayiyi de dahil edilerek gerçekleştirilmelidir.
Sistemlerin
üzerinden gidilirse, "Sultan"ın geliştirilmesinde
koltuklar, aydınlatma ve yolcu kumanda sistemleri, havalandırma
ve dağıtım sistemi, süspansiyon, "air condition"
sistemi, sessizlik paketi ve fren sistemleri gibi alanlar
yan sanayi işbirlikleriyle yapılmıştır.
Esasında
büyük bir problem olmamakla beraber, işin başka bir boyutu
daha bulunmaktadır; gizlilik kolay kolay sağlanamamaktadır.
Ancak, 2 yıl sonra yapılacak araçların paylaşıldığı bir ortam
olduğu için çok ciddi bir sorun değildir. Adetler az olduğu
için birtakım özgün dizaynların daha iyilerinin de geniş kullanıma
geçmesi mümkün olabilmektedir; ki ortak yatırım yapıldığı
için bu ciddi bir problem olarak görülmemelidir. Ufak tefek
teknolojiler geliştiriliyorsa iki taraf da bunu kullanmalıdır.
Bunun haricinde yan sanayiyle "Sultan" aracının
geliştirilmesinde çok başarılı bir dönem geçirilmiştir.
Burada
yan sanayi ile ilişkilerde paylaşması gereken iki konu daha
bulunmaktadır. Özellikle Tofaş ve Ford Otosan, sonra da onu
takip eden şirketlerde görülmektedir ki; Türkiye bir milyar
dolarlık ihracatlar ve yüz binleri aşan ihracatlar dönemine
girmiştir. 1975'lerde Ford Otosan'da jantsız, lastiksiz araba
satılabilen dönemlerden inanılmaz güzel bir noktaya gelinmiştir.
Fakat bunun Otokar gibi daha farklı bir arenada mücadele veren
şirketlere de bazı etkileri bulunmaktadır ve bunların özellikle
yan sanayi yönüyle çok önemli bir iki tanesinden burada bahsetmek
gerekir.
Adetler
yükselince Otokar gibi yüz binler değil on binler, belki biraz
daha az adetlerde olan firmaların yan sanayiyle olan ilişkilerinde,
gayet normal olarak birtakım sürtüşmeler olabilmektedir. 10-15
yıl sonra Türkiye'ye teknoloji sayesinde para kazandırabilecek
varlıklar yaratabilmek için bunlar olmamalıdır. Bu konunun
yan sanayi tarafından anlaşılması ve desteklenmesi beklenmektedir.
Kaçınılmaz
ve hakim olunması çok zor olan bir diğer noktada da yan sanayinin
kabuk değiştirmesidir. Yan sanayi, yabancı firmalar tarafından
satın alındığında; birdenbire yabancı firma kuralları ön plana
çıkmakta ve bu kesinlikle rekabet ortamında sektöre artı etki
yaratmamaktadır.
Eğer
hedef, otomotiv sanayinde teknoloji yaratan bir ülke olmak
ise; bu iki negatif gelişmeye ileride çok dikkat etmek gereklidir.
Otokar,
motor vb. malzemeleri yapmasa da "Sultan" aracında
çok iyi bir entegrasyon yapmıştır. Ancak, Türk otomotiv sektörü
çok büyük bir hızla büyüdüğü için teknik eleman, tecrübeli
eleman sıkıntısı ile karşılaşılmıştır. Test ekipman eksiklikleri
de Otokar'ı en çok üzen ve zorlayan bir konu olmuştur. Otokar,
2003 sonunda bir karar alarak, bu eksikliği en azından belirli
aşamalarda gidermek için çalışmalara başlamıştır. Yine TÜBİTAK-MAM
destekli bir proje ile en azından yol testleri ve simülasyonlarını
giderebilecek, Otokar'ın proje hazırlama ve yeni araç devreye
sokma hızını artıracak bir sistem alınmaktadır. Türkiye'nin
en büyük sistemi olacak bu sistem, önümüzdeki sene devreye
girecek ve tüm otomotiv sanayinin de hizmetinde olacaktır.
|