Mehmet
Emre BAŞ
Bitirme Tezi, 2005
Uludağ Üniv. Makine Müh. Böl., Bursa
1.
GİRİŞ:
İnsanlığın
ateşi bulup kullanmaya başladığı günden beri en büyük problemlerinden
biri enerji sorunu olmuştur. Ateşin kullanılmasıyla beraber
odun, kömür gibi katı yakıtlar enerji kaynağı olarak kullanılmaya
başlanmıştır. Daha sonraları ise bunlara petrol ve bir enerji
türü olan elektrik eklenmiştir.
Son
tüketiciye enerji "yakıt" ve/veya "elektrik".
İkincil enerji olan elektriğin çeşitli kullanım avantajlarının
bulunmasına karşın, teknoloji yalnızca elektriğe bağlı olarak
değil, yakıtı da gerektiren biçimde gelişmiştir. Bunun nedeni,
genel enerji tüketiminin %60'ının ısı biçiminde gerçekleşmesidir.
Birincil enerji kaynaklarının, fiziksel durum değişimi içeren
biçimde dönüştürülmesi ile elde edilen ikincil enerjilere,
"enerji taşıyıcı" denir. Elektrik 20. yüzyıla damgasını
vuran bir enerji taşıyıcısıdır. Hidrojen ise 21. yüzyıla damgasını
vuracak bir diğer enerji taşıyıcısıdır.
Endüstri
devrimi ile 1750 yılından bu yana, teknik yeniliklere dayalı
olarak dünya genelinde ekonominin gelişmesi, peş peşe beş
ayrı dalgalanma biçiminde sürmüştür. 1750-1825 yılları arasındaki
birinci dalgalanmanın başat enerji kaynağı kömürüdür. 1825-1860
arasındaki ikincil dalgalanmada, ekonomiye ivme kazandıran
elektrik olmuştur. 1860-1910 yılları arasındaki üçüncü dalgalanmada
elektrik etkisini sürdürmüş, ama yeni kaynak olarak petrol
ortaya çıkmıştır. 1910-1970 arasındaki dördüncü dalgalanmada
ekonomiyi büyüten yeni enerji kaynağı nükleer enerjidir.
Şimdi
1970'lerde başlayan, 21. yüzyılın neresinde biteceği henüz
bilinmeyen yeni bir dalgalanma içindeyiz. Bu yeni dalgalanmayı
etkileyen enerji türü hidrojendir. Hidrojen, kullanım verimi
yüksek bir yakıttır. Çevre dostudur. Teknolojik gelişim, çevre
etkisini de içeren efektif maliyetinin diğer yakıtlardan düşük
olmasını sağlar duruma gelmiştir.
Hidrojenin
kullanılmasını gerektiren başlıca iki neden olup, biri fosil
yakıtların yanma emisyonu karbon dioksitin artmasından kaynaklanan,
global ısınmaya neden olan çevre sorunu, diğeri petrol ve
doğalgaz gibi akışkan hidrokarbonların bilinen üretilebilir
rezerv ömürlerinin insan ömrü ile kıyaslanabilecek boyuta
düşmüş olmasıdır.
Bu noktada yakıt pillerinin ne denli önemli olduğu ortaya
çıkmaktadır. Çünkü dünyanın giderek daha fazla kirlendiği
bilinmektedir ve bunun sonucunda da çeşitli sorunlarla karşı
karşıya kalınmaktadır. Eğer dünya üzerinde fosil yakıt tüketimi
bu hızla devam edecek olursa çok yakın bir zamanda dünya aşırı
ısınma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Bu yüzden fosil
yakıt tüketiminin azaltılması ve daha düşük emisyon değerlerine
ulaşılması gerekmektedir. Buda ancak yakıt pillerinin daha
yaygın olarak kullanılmasıyla gerçekleşecektir.
2.
YAKIT PİLLERİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ:
Yakıt
pilleri, verimli, ekonomik, sessiz ve çevre ile uyumlu enerji
üretiminde kullanılan, gelecek kuşaklarda çok daha yaygın
olarak kullanılacağı tahmin edilen önemli yaklaşımlardan biridir.
Yakıt gazlarındaki kimyasal enerji, düşük enerjili, minimum
hareketli parçalar içeren ve hava kirliliğine sebep olmayan
elektro kimyasal bir proseste elektrik enerjisine dönüştürülür.
Yakıt
pilleri teknolojisinin bulunuşunun 1839 yılında Sir William
Robert Grove tarafında olduğu kabul edilmektedir. Onun geliştirdiği
yakıt hücresi sistemi, elektrolit olarak seyreltik sülfürik
asit, oksitleyici etken olarak oksijen ve yakıt olarak da
hidrojen kullanmaktaydı. Yakıt pilleri yakın zamana kadar
sadece laboratuarlarda ve uzay yolculuğu gibi belli alanlarda
kullanılmaktaydı. Fakat uzay gemilerinde kullanılmaya başlaması
ile birlikte 1960'tan itibaren çok hızlı olarak gelişmeye
başlamış ve fosil yakıtların kirleticiliğine çözüm olarak
son yıllarda kara taşıt araçlarında içten yanmalı motorlar
yerine enerji sağlayıcı olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Özellikle
sanayinin ve araştırmaların başladığı yıllar olan 1900'lere
doğru geldiğimizde fosil yakıtların kimyasal enerjisini direkt
olarak elektrik enerjisine çevirme isteği ve kömürün oksidasyonu
ile ilgili yapılmış pek çok araştırma ile karşılaşmaktayız.
Hatta bunlar arasında 1960'larda uzay araçlarında kullanılan
H2 - O2 uzay güç hücrelerine benzeyen çok benzeyen hidrojen
yakıt hücrelerine rastlanmaktadır. Bu çalışmaların başarıya
ulaşamamasının genel sebebi malzemelerden dolayı oluşan problemlerdir.
1920'lerden
sonra ise gaz-difüzyon elektrotunun düşük sıcaklıkta gerçekleşen
işlemler için önemli bir anahtar olduğu fark edilmiştir. A.
Schmid, platin katalizörlü,gözenekli karbon-hidrojen elektrotları
silindirik şekilde yapan ilk araştırmacı olmuştur. Bunun sonucunda
benzer şekilde dizayn edilmiş havalı elektrotlara göre daha
pratik yakıt pilleri yapılabilmiştir.
Bütün
bu gelişmelere rağmen, meydana gelen İkinci Dünya Savaşı direkt
enerji çevrimi konusunda yürütülmekte olan araştırmaların
çoğunun durdurulmasına yol açmıştır. Bu araştırmaların durdurulması
sonucu, zaten gelişmiş olan ve güç ihtiyacını karşılamaya
hazır olan içten yanmalı motorlar ulaşım sektörünün lideri
olmuş, havada jet motorları ve güç ünitelerinde de gaz türbinleri
bu yolu izleyerek ön plana çıkmışlardır.
Bu
gelişmeler birlikte Birleşik Krallıkta F. T. Bacon, gözenekli
metal elektrotlu alkali yakıt hücresi sistemleri üzerinde
çalışmış ve savaştan sonra bu çalışmaları yayınlamıştır. F.
T. Bacon'un geliştirdiği yakıt hücresi sistemi, 1968'de insanların
Ay'a uçmasını sağlayan NASA yakıt pilleri sistemlerinin ilk
prototipi olma özelliği kazanmıştır. Yakıt pilleri alanındaki
araştırmalar tekrar popüler olmuştur. Yapılan araştırmalar
sonucunda düşük katalizör yüklemeli gözenekli karbon kullanımının
hidrojen-hava yakıt pillerinde düşük maliyetli bir çözüm olduğu
kanıtlanmıştır, bu da yakıt hücreleriyle çalışan elektrikli
otomobillere olan ilgiyi çok fazla arttırmış ve birçok prototipin
üretilmesini sağlamıştır. 1970'te K. Kordesch, hidrojen yakıt
pilleri ile çalışan 4 kişilik bir otomobil üretmiştir. Bu
aracı üç yıl boyunca şehir trafiğinde kullanmayı başarmıştır.
1970'lerin
ortasında şaşırtıcı bir değişim olmuş, o ana kadar uzay araştırmalarında
en üst gelişmişlik düzeyine ulaşan alkali yakıt hücresi sistemleri
yerlerini sabit güç ünitelerine daha uygun olduğu düşünülen
fosforik asit yakıt hücresi sistemlerine bırakmışlardır. Bu
gelişmelere paralel olarak hidrokarbonların tercih edilen
yakıt kaynakları olarak yeniden yapılandırılması ve geliştirilmesi
gerekmiştir. Bu büyük ölçekli güç ünitesi üretimine olan ilgi
ABD'de ilginin biraz düştüğü dönemlerde özellikle Japonya'da
fark edilebilmektedir.
Yüksek
sıcaklıklı ünitelerin genelde çok iyi verimleri olmasından
dolayı 1980'lerde erimiş karbonatlı yakıt pilleri sistemlerinin
ve 1990'larda da katı oksit yakıt pilleri sistemlerinin geliştirilmesine
ağırlık verilmiştir. Ama ne yazık ki yüksek sıcaklıklı yakıt
pilleri sistemlerinin ömürleri ile ilgili sorunlar giderilememiştir.
Teknolojideki
belki de en önemli gelişme 1990'larda gerçekleşmiştir. Membranlı
yakıt pilleri sistemleri gelişimdeki en önemli nokta olmuştur.
Aslında membranlı yakıt pilleri sistemleri 1960'larda da biliniyordu,
fakat uzay çalışmalarında alkali sistemler kadar başarılı
olmadıkları için önemleri bu süre zarfında alkali sistemlerin
gerisinde kalmıştır. Yeni membran çeşitleri ve katalizör araştırmaları
sonucu yüksek güç yoğunluklarına ulaşabilmiştir. Geriye bir
tek sorun kalmıştır, o da membranlar ile soğutma ve atık su
dolaşım sistemlerinin yüksek maliyeti sorununun çözümlenmesidir.
Günümüzde
de büyük maliyetler gerektiren teknolojik buluşlar gizli bir
şekilde yürütülmekte, daha ekonomik, daha ucuz ve daha az
yer kaplayan yakıt pilleri araştırmalarına devam edilmektedir.
Önümüzdeki yirmi yıllık zaman dilimi içinde birçok alanda
yakıt pillerini görmek mümkün olacaktır.
3.
YAKIT PİLİNİN ÖNEMİ:
Yeni
bir bin yıla girerken yakıt pilinin dünya çapında araçların
kullanımında inanılmaz şekilde artacağı ve enerji için dünya
çapında rağbet göreceği tahmin ediliyor. Enerji stoklarımızı
korumak, çevremizi korumak ve yaşam kalitesini düzeltmek için
dünyanın enerji ihtiyaçları için teknolojiden yeterince yararlanmak
gereklidir. Arabalar, evler ve enerji santralleri için yeterli
çok yönlü bir teknolojiye ihtiyaç vardır. Çevremize verilen
zararları tersine döndürmeye yardım edebilecek yeterince temiz
bir teknoloji gereklidir. O teknoloji yakıt pilleridir.
Yakıt hücreleri, konvansiyonel güç üretim sistemlerine göre
aşağıdaki üstünlüklere sahiptir.
- Çevresel
kirlilik oranı düşüktür.
- Enerji
üretim verimi oldukça yüksektir.
- Farklı
yakıtlarla çalışabilir. (Doğal gaz, LPG, Metanol ve Nafta)
- Egzoz
ısısı yeniden kazanılabilir.
- Modüler
yapıdadır.
- Montaj
süresi kısadır.
- Çok
yüksek miktarda soğutma suyu (deniz suyu gibi) gerektirmez.
- Güvenilir
bir sistemdir.
- İşletim
karakteristiği uygulamada kolaylıklar sağlar.
- Geleceğe
yönelik olarak gelişme potansiyeli oldukça yüksektir.
- Katı
atık ve gürültü problemi yoktur.
4. YAKIT PİLLERİ VE TÜRLERİ:
4.1
YAKIT PİLLERİ:
Bir
yakıt pili, bir elektrolit ve bu elektroliti sandviç şeklinde
saran iki elektrottan oluşmaktadır. Oksijen bir elektrottan,
hidrojen de diğer elektrottan geçerek elektrik, su ve ısı
üretir.
Prensip olarak, yakıt pilleri bir pil gibi çalışır. Pilden
farklı olarak, yakıt pilleri bitmez yada şarj edilmesine gerek
yoktur. Yakıtla beslendiği sürece elektrik ve ısı formunda
enerji üretir.
Hidrojen, yakıt pillerinin anoduna beslenir. Oksijen (veya
hava) yakıt pillerine katottan girer. Bir katalizör yardımıyla,
hidrojen atomu, katoda farklı yollar izleyerek gidecek olan
bir proton ve bir elektrona ayrılır. Proton elektrolit içerisinden
geçer. Elektronlar, katoda dönüp hidrojen ve oksijen ile birleşerek
su molekülü oluşturmadan önce bir elektrik akımı oluştururlar.
Şekil 3.1'de bir yakıt pillinin çalışma şekli görülmektedir.
"Yakıt dönüştürücü" içeren bir yakıt pili sistemi
hidrojeni herhangi bir hidrokarbondan-doğalgazdan, metanolden
ve hatta benzinden elde edebilir.
Şekil 3.1 Bir yakıt pili çalışma prensibinin şematik
gösterimi
|